SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

EYMAN VE’N-NUZUR BAHSİ

<< 3300 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَعِيلَ حَدَّثَنَا وُهَيْبٌ حَدَّثَنَا أَيُّوبُ عَنْ عِكْرِمَةَ عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ بَيْنَمَا النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَخْطُبُ إِذَا هُوَ بِرَجُلٍ قَائِمٍ فِي الشَّمْسِ فَسَأَلَ عَنْهُ قَالُوا هَذَا أَبُو إِسْرَائِيلَ نَذَرَ أَنْ يَقُومَ وَلَا يَقْعُدَ وَلَا يَسْتَظِلَّ وَلَا يَتَكَلَّمَ وَيَصُومَ قَالَ مُرُوهُ فَلْيَتَكَلَّمْ وَلْيَسْتَظِلَّ وَلْيَقْعُدْ وَلْيُتِمَّ صَوْمَهُ

 

İbn Abbas (r.a.) şöyle anlatmıştır:

 

Rasûlullah (s.a.v.) (insanlara) hitab ederken, güneşin altında ayakta duran bir adam görüp durumunu sordu.

 

Bu, Ebû İsrail'dir. Ayakta durmayı, oturmamayı, gölgelenmemeyi, konuşmamayı ve oruç tutmayı adadı, dediler.

 

Nebi (s.a.v.):

 

"Ona söyleyin; konuşsun, gölgelensin, otursun ve orucunu tamamlasın" buyurdu.[187]

 

 

İzah:

Buhari, eymân; îbn Mâce, keffârât; Muvatta; Ahmed b. Hanbel, IV, 168.

 

Münzirî, bazı âlimîerin; hadiste anılan Ebû İsrail'in, Kayser el-Âmirî olduğunu çünkü sahabeler arasında Ebû israil kün­yesinin sadece bu zâta ait bulunduğunu söylediklerini nakleder. Münzirî'nin bildirdiğine göre, Ebû İsrail'in adı bu hadisten başka hiçbir hadiste geçme­miştir. Ebû Kasım el-Beğavî; Ebû İsrail'in adının Kuşeyr olduğunu söyle­miştir.

 

Bezlü'l-Mechûd'da ise, Ebû Amr'ın; "Onun adının Cuseyr olduğu söylenildi" dediği kaydedilmektedir. Ebû İsrail'in, Ensar'dan mı yoksa Kureyş'ten mi olduğunda da ihtilâf vardır.

 

Hz. Nebi (s.a.v.), cemaate karşı konuşma yaparken güneşte ayakta duran birisini görünce adamı merak edip sormuş. Kadı Iyaz; "Hz. Nebi'in sorusu, adamın adını öğrenmeye yöneliktir. Kendisine cevap olarak isminin söylenmesi de bunu gösterir" der. Ancak başkaları, sorunun hem adamın adını hem de durumunu öğrenmeye yönelik olduğunu söylerler.

 

Hadis-i şerifte iki yönlü bir adak söz konusudur. Bunlardan birisi masiyet (günah) yönü, diğeri de tâat yönüdür. Adağın güneşin altında hiç otur­madan ayakta durma ve konuşmama şeklinde olan kısmı masiyet, oruç tutma kısmı da tâattır. Hz. Nebi (s.a.v.); adağın masiyet olan kısmını reddet­miş, ibadete ait kısmının ise devamını istemiştir.

 

Hadisten anlıyoruz ki, Kur'an'da ve sünnette meşru oldukları belirtil­meyen ve insana eziyet veren şeyler ibadet değildir. Yalınayak yürümek, gü­neşin altında kalmak bu kabildendir.

 

Avnü'l-Ma'bûd sahibi; Hz. Nebi'in Ebu İsrail'i ayakta durmak­tan ve güneşin altında kalmaktan men etmesini gözönüne alarak, hadisin, günah işleme konusundaki adakların geçerli olmayacağına hamledildiğini söy­ler. Bundan Önceki babın ilk hadislerim izah ederken bu konuda âlimlerin farklı görüşte oldukları belirtilmiş ve bu görüşlere işaret edilmişti.

 

Kurtubî de; Ebû İsrail kıssasının, günah olan veya gücünün yetmeyece­ği bir şeyi yapmayı adayana keffaretin gerekli olmadığını söyleyenler için bü­yük bir delil olduğunu söyler. Bu meselenin de münakaşası daha önce geçti. Burada tekrarına gerek duymuyoruz.

 

Hattâbî; hadisteki, adağa konu olan şeylerden orucun dışındakilerin be­dene eziyet verdikleri ve birer ibadet olmadıkları için, günaha dönüştükleri­ni; dolayısıyla bu adaklara vefanın gerekmediği gibi, keffaretin de lâzım olmadığını savunur.

 

Bu konuda Aynî'nin söyledikleri de şöyledir: "Oruç bir ibadet oldu­ğu için, Hz. Nebi (s.a.v.)Ebû İsrail'e orucunu tamamlamasını emretmiş­ti. Ama diğerleri böyle değildir. Bu hadis, mubah olan şeyleri konuşmama ve Allah'ı anmayı terketmenin tâat olmadığına delildir. İçerisinde tâat ol­mayan, kitap ve sünnetle ibadet oldukları bildirilmeyen; güneşin altında dur­mak gibi bedene eziyet olan şeyler de böyledir. Tâat, Allah ve Rasûlü'nün emrettikleridir."

 

Avnü'I-Ma'bûd sahibi; hadisi, bazı mutasavvıfların nefis tezkiyesi adı altında nefse zulüm ederek kendilerine eza ve cefa etmelerinin caiz olmadı­ğına da delil olduğunu kaydeder.